Anadolu ve Ortadoğu,
insanlığın ortaya çıktığı ilk bölgelerden biri. Bu topraklarda yüzyıllar
boyunca çeşitli medeniyetler kurulmuş. Daha sonra bu medeniyetler yıkılmış
yerine başkaları ortaya çıkmış. Bu yüzden bilim adamları Anadolu’yu
“Medeniyetler Mezarlığı” olarak adlandırmışlardır. Anadolu’da ortaya çıkan bu
medeniyetler yıkılmış fakat insanlığa çok şeyler kazandırmıştır. Anadolu,
Hindistan, Mezopotamya ve Eski Mısır dünyanın en eski medeniyetlerinin
kurulduğu topraklardır.
Bu topraklar ve
özellikle de Anadolu, tarih boyunca seyyahların, diğer adıyla gezginlerin
uğrağı olmuştur. Seyyahlar, zaman zaman gezip gördükleri yerleri ve duyup
işittiklerini anlatmışlar ve bunların bir kısmını da yazıya geçirmişlerdir.
Yazıya geçirilebilenler,
eğer kaybolmamışsa, bize kadar gelmiş, geçirilemeyenler ise, unutulup gitmiştir.
Buna rağmen, yurdumuzla ilgili yazılan seyahatnamelerin sayısı binlerle ifade
edilebilir. Bu seyahatnamelerin bir kısmı çok önemli sayılırken, bir kısmı da
daha az önemli kabul edilmiştir.
Seyahatname; Gezi
notları ve bu gezilerle ilgili hatıralar anlamına gelir.
Seyahatname, yolculuk
yapılan ülkeye ait gözlemler taşıdığı için çok önemlidir. Bazı seyahatnameler,
bir yandan da tarihi belge özelliği taşırlar.
Bir kısım
seyahatnameler, üslup özellikleri, yeni ülkeler ve çeşitli olaylar karşısında
yazarın davranışını belirten ustalığıyla da edebi eserler arasında yer alırlar.
Bizim tam olarak
açıklıkla sezemediğimiz eksiklikleri veya tam tersine üstün ve iyi yanlarımızı
farklı kültürlerden gelen bir yabancı bazen bizden daha iyi görebilir. Nitekim
yabancı seyyahlar, değişik bir gözle baktıkları Anadolu’da bizim göremediğimiz
çok ilginç noktaları görmeyi başarmışlardır. Bir şairimiz yüzyıllar önce:
“Ol mahiler ki, derya
içre yüzerler derya nedir bilmezler”. Yani balıklar denizde yaşadıkları halde,
denizi bilmezler, demiştir. Bizim hiç düşünmediğimiz, ilginç bulmadığımız bir
özelliğimiz, belki de çok önemlidir.
Seyahatname türü bizde
oldukça yenidir. Daha eski seyahatnameler olmasına rağmen bir kısım
araştırmacılar seyahatname türünü Evliya Çelebi ile başlatırlar.
Ünlü yazar Ahmet Mithat
Efendi, seyahatname türünün önemini ve bizde bu türün ihmal edilmesini bir
yazısında şöyle anlatır:
“Ecnebilerin seyahatname
adını verdikleri bir nesir vardır ki, bundan alacağım hisseler çoktur. Bir
şehre gitmeden gitmiş gibi görüyorsun. Oranın her şeyini öğreniyorsun. Velev
ki, oralı olan bile istese göremez, bilmek istese bilemez”
Kütüphanelerimizde,
yüzlerce seyahatname yer almaktadır. .Gün geçmiyor ki, yeni bir seyahatname
dilimize çevrilip yayımlanmasın. Ayrıca seyahatname türüne olan ilgi her gün
biraz daha artıyor. Dergâh, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ortadoğu
Teknik Üniversitesi ve Kitap yayınevleri seyahatname türü eserler
yayımlıyorlar. Hatta Kitap Yayınevi gibi bazı yayınevlerimiz çoğunlukla
seyahatname yayımlamaktadırlar. Bu da seyahatname türünü gösterilen ilgiyi
göstermektedir. Daha önceki yıllarda kısaltılarak çevrilmiş olan birçok
seyahatname tam metin olarak basılmaktadır. Rahmetli Reşat Ekrem Koçu’nun 1940
öncesi çevirdiği seyahatnameler buna örnektir. Ama Koçu’nun çevirdiği Elizabeth
Craven Seyahatnamesi o günden bu güne bir daha basılmamıştır.
Anadolu ve Türkiye
seyahatnamelerinin en eskisi olarak bu gün “Herodot
Tarihi” ile Ksenefon’un “OnBinlerin
Ricadı” adlı eserleri biliniyor.
Belki bu iki
seyahatnameden önce yazılmış olan seyahatnameler vardır, ama bu eser veya
eserler elimize geçmemiştir.
Bu iki kitaptan sonra,
yüzyıllarca çok önemli sayılabilecek seyahatname yayımlanmamıştır. Yani yüzyıllar
süren büyük bir boşluk vardır.
Wilhelm Von
Rubruk’un Moğolların
Büyük Hanına Seyahat adında 1253-1255 yılları arısını anlatan
seyahatnamesinin son bölümlerinde Doğu Anadolu’dan kısaca söz edilir. Eser 2001
yılında dilimize çevrilmiştir.
Bu büyük boşluktan
sonra, yeniden seyahatname türüne bir dönüş başlıyor. Önce karşımıza bir Arap
seyyah çıkıyor. İlk olarak Anadolu’yu arkasından doğuyu gezen İbni Batuta adlı
seyyah, 1300 yıllarının Anadolu’sundan ilginç kesitler sunar. İbni Batuta o
tarihlerin şehir hayatı ve esnafını çok renkli bir biçimde anlatır. Batuta’nın
seyahatnamesi bu günde; kaynak özelliğini korumaktadır. Batuta, Anadolu’dan
sonra uzak doğuya ve Rusya steplerine kadar gitmiştir. Batı’da Batuta’nın
seyahatnamesi üzerine çok sayıda doktora tezi yapılmıştır. Batuta bu gün
dünyanın en önemli seyyahlarından sayılmaktadır. 2004 yılında İbni Batuta
üzerine; Rosse Dunn’un yazdığı İbni
Batuta’nın Dünyası adında çok önemli bir çalışma yayımlanmıştır.
Batuta’nın seyahatleri 27 yıl sürmüştür. Son zamanlarda İbni Batuta’ya ilgi
artmıştır. Daha önce Kültür Bakanlarımızdan biri kendisinden önce
yayımlanan “İbni
Batuta’dan Seçmeler” adlı kitap üzerine bundan böyle şeriat
kitapları yayımlanmayacak diyerek demeç vermiştir. Bu aklı evvel kişiler
sayesinde bu günlere geldik. Baştaki İbni adını gören sevgili bakanımız böyle
bir demeçle çağdaşlığa adım attığını sanıyordu.
1396 yılında
Schiltberger, Niğbolu’da Yıldırım Bayezid’e esir düşer. Altı yıl sonra Yıldırım
Bayezid Ankara Meydan Savaşı’nda yenilince bu sefer Timur’un esirleri arasında
yer alır. Timur’un oğlu Şahruh, Miran Şah ve onun oğlu Ebubekir,
Schiltberger’in efendileri olurlar. Daha sonra Karakoyunlu Kara Yusuf’un esiri
olur. Esareti 1427 yılında sona erer. Başından geçenleri yazar. Kitap 1460
yılında basılır. Kitapta Anadolu, Orta Asya ve Sibirya anlatılır.
1432-1433 yılları
arasında Bertrandon Del La Broquire seyahatnamesi çok önemlidir. Denizaşırı Seyahat adıyla
dilimize çevrilen seyahatnameye, 97 sayfalık giriş yazan Semavi Eyice’nin
yazısı, seyahatname kadar önemlidir.
Benedict Curipeschitz’ın
1530 yılında Bosna, Sırbistan ve Bulgaristan üzerinden İstanbul’a yapılan
seyahatin günlüğü çok ilginçtir. Kitabın günlük tarzında sıcağı sıcağına
yazılışı değerini daha da artırır. Kitap, 1977 yılında Özdemir Nutku tarafından
yayımlanmıştır. Kitap Seyahatname
Günlüğü adını taşır.
Bu arada çok sayıda
seyyahla karşılaşıyoruz. Bunların en önemlilerinden biri Laleyi Avrupa’ya
tanıtan Macar elçisi Busbecq diplomatik bir görevle ülkemize gelmiştir. Kanuni
dönemi İstanbul’u ile Ege bölgesi hakkında çok ilginç bilgiler verir eserinde.
Busbecq, seyahatnamesinde ülkesinin aydınlarına, o dönemin en büyük devleti
daha doğrusu dünya devleti olan Osmanlı Devleti’ni tanıtmak ister. Bunda da
başarılı olur. Daha sonra, ülkemize gelen birçok Avusturya ve Macar diplomat,
çok sayıda seyahatname yazarlar. Ülkelerinin kralları tarafından seyahatname
yazmaya mecbur edilirler. Ama hiç biri Busbecq’in başarısına ulaşamaz. Macar
seyyahları Osmanlı Devleti ve Anadolu’ya özel bir ilgi duymuşlardır. Busbecq’in
en iyi yayını 1939 yılında Hüseyin Cahit Yalçın tarafından Türk Mektupları adıyla
yapılmıştır.
Busbecq’ten sonra en
önemli seyahatname olarak Polonyalı Simeon’un eserini görüyoruz.
Simeon; Polonya’dan
Anadolu’yu gezip görmek için gelmiş. Dini bütün bir Hristiyan olan Simeon,
eserinde, gezip gördüğü yerlerde çeşitli dinlere mensup kişiler hakkında
bilgiler veriyor. Ünlü seyyahın Doğu ve Kuzey Anadolu’yla ilgili yazdıkları çok
ilginçtir. Başkent Ankara için de eserinde çok geniş yer ayırmış. Simeon’un
seyahatnamesi Ankara tarihi üzerine çalışanların vazgeçemeyecekleri kaynakların
başında gelir. 1608-1619 yılları arasını anlatan seyahatname Hrant D.
Andreasyan tarafından 1964 yılında dilimize çevrilmiştir. Daha sonra da
baskıları yapılmıştır.
1600’lü yıllarda Hans
Dernschwam adlı bir seyyah İstanbul
ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü adlı eseriyle türünün klasikleri
arasına girmiştir. Eserde, Balkanlar, İstanbul ve Amasya’ya kadar yapılan bir
seyahat geniş olarak anlatılır. Eserde sadece gezilen görülen yerler anlatılmamış,
Osmanlı Devleti’nin sosyal, ekonomik, askeri, idari ve kültürel yönlerine de
çok geniş yer verilmiştir. Kitabı dilimize Yaşar Önen çevirmiş ve 1987 yılında
yayımlanmıştır.
Julia Pardoe,
erkeklerin giremediği birçok yeri görüp inceleyebilmiş; ayrıca
seyahatnamesindeki gravürlerle eseri çok daha değerli kılıyor, Pardoe’nin
eserinin orijinali bu gün bile kitap müzayedelerinde, astronomik fiyatlarla
alıcılar buluyor. Eser, üslup olarak da türünün bir harikası olarak niteleniyor.
Son zamanlarda çeşitli baskıları olan eserin çok güzel ve orijinal baskısı İş
bankası Kültür yayınları arasından çıkmıştır. Eserin orijinalinde olan
gravürlerde kitapta aynen yer almaktadır.
Venezuelalı General
Miranda’nın Türkiye’ye
Dair adlı günlük tarzında yazdığı seyahatnamesi yazar ve
seyyah Jean Chardin’in anlattığı kalp para ticareti adlı ekiyle birlikte Fuat
Carım tarafından 1965 yılında yayımlanmıştır. Kitap nedense pek ilgi
çekmemiştir. Kitap önemli bir yayınevi tarafından yayımlanmadığı için arada
kaybolup gitmiştir.
G. A. Oliver, bir
Fransız devlet adamı. 1790 yılında Türkiye’yi anlatması için yollanmış bir
görevli. Türkiye’nin ekonomik özelliklerini devletine aktaran Oliver’den o dönemin
Osmanlı Devleti ve toplum yapısı konusunda çok şeyler öğreniyoruz. Büyükelçi
Oğuz Gökmen, Oliver’in Türkiye
Seyahatnamesi’ni çok titiz bir çalışmayla dilimize çevirmiştir. İki
cilt olarak basılan kitabın ikinci cildi biraz zor bulunur.
Sir Henry Woods, kırk
yıldan fazla Türk donanmasında görev yapmış bir İngiliz deniz subayı. Wood’un
çok ilginç tespitleri var.
Batı’da ve yurdumuzda
çocuk edebiyatına yaptığı hizmetlerle tanınan Edmond De Amicis için bir yazar:
“Bu adam İstanbul’u ve
Türkiye’yi hepimizden iyi anlattı. Onu ancak kıskanabiliriz” diye yazmış. Eseri
dilimize aktaran Prof. Dr. Beynun Akyavaş, eseri o kadar titizlikle çevirmiş
ki, çeviri adeta orijinali kadar güzel olmuş. Akyavaş kitabı 21 yılda
çevirdiğini söylüyor. İtalyanca ve Fransızca baskısını karşılaştırarak
çevirmiştir.
Moltke, Türkiye’ye
yollanan Alman generallerinden. Türkiye
Mektupları adlı eseri yazıldığı tarihten beri dünya
seyahatname edebiyatının klasiklerinden sayılıyor. En iyi çevirisi Hayrullah
Örs tarafından yapılmıştır.
Ünlü Rus yazarı Puşkin,
bir seyyah olarak değil, daha çok şiirleri hikâyeleri ve romanlarıyla
tanınıyor. Türk okuyucusu onu daha çok Yüzbaşının
Kızı adlı küçük romanını bilir. Erzurum seyahatnamesi, son beş
yılda Türk okuyucusunun dikkatini çekmiştir. Afrika asıllı Rus yazarının küçük
seyahatnamesinde son iki yüz yıllık Rus politikası açık açık görülür. Prof
İsmail Kaynak’ın 1978’de yayımladığı Aleksandr
Puşkin’de Türk
İslam Kültürünün İzleri adlı kitabında seyahatname hakkında
geniş bilgi vardır.
Nerval, yıllarca
İstanbul’da oturmuş bir yabancı ailenin çocuğu. On dokuzuncu yüzyılın sonları
İstanbul’u ve Boğaziçi için değişmez bir kaynak.
Grace Ellison, ünlü
kitabında Milli Mücadele dönemi Ankara’sını ele alır. Ege’de Yunan işgali
altındaki bölgeleri serbestçe gezebilen Grace Ellison’un gözlemleri bu gün de
önemini korumaktadır.
Son zamanlarda çok
ilginç bir Macar seyyahı görüyoruz. Macar kültürünü anlayabilmek için Türk
kültürünü öğrenmeye çalışan Türk masallarıyla, Türk halk türkülerini derleyen
İgnac Kunoş çok ilginç bir kişidir. Çok az kişi, ünlü Plevne türküsünün ve çok
sayıda Rumeli türküsünün İgnac Kunoş tarafından derlendiğini bilir. Kunoş
yazdığı kitaplarında Türk masallarının üslubunu kullanır. Bu gün Tuna nehrinin
suları arasında kalan Türk toprağı Adakale üzerinde çalışmalar yapmış,
Adakale’den 120 türküyü aktarmıştır. Yazarın Adakale Masalları üzerine çok
önemli bir kitabı vardır.
Anadolu gezileri, Antik
çağlarda tarihin babası olarak kabul edilen Herodot’la başladığını
zikretmiştik.
Herodot, Antik çağda
Anadolu için tek kaynaktır. Herodot
Tarihi’nin başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere çeşitli
tarihlerde çok sayıda baskısı yayımlanmıştır. Ünlü tarih Anadolu’dan başka
Ortadoğu üzerine de tek kaynak olma özelliğini sürdürmektedir.
Arkasından, ünlü Yunan
tarihçi Ksenefon’un eserini görüyoruz. Sokrates’in öğrencilerinden olan
Ksenefon, Perslerle yapılan savaşa katılmak üzere Anadolu’yu geçer. Trabzon’a
kadar gider. Adını taşıyan seyahatnamesinde gezip gördüğü yerleri anlatır.
Kitap “On binlerin Ricadı” olarak dilimizde yayımlanır. Ksenefon Anadolu’nun
yabani hayvan varlığı hakkında da geniş bilgi verir. Ünlü seyyah ve yazarın
eserinden öğrendiğimize göre, o tarihlerde Urfa yöresinde aslan, yaban eşeği ve
diğer tropikal hayvanların varlığını anlatır.
Bu arada, Haçlı
seferleriyle Kudüs’e gitmek için gelenlerin yazdıkları seyahatnameleri görürüz.
Aradan yüzyıllar geçer.
Venedikli Marco Polo ve kardeşleri yirmi yıl sürecek bir doğu gezisine
çıkarlar. Onlardan hiçbir haber alınamaz. Bütün Venedik halkı onlara öldü
gözüyle bakar. Marco Polo ve kardeşleri 1251 yılında ülkelerine dönerler. Bütün
Anadolu, Asya ve Uzak Doğu’yu gezen Marco’nun anlattıklarını gülerek ilgiyle
dinlerler. Marco’nun aklını yitirdiğine inanırlar. Hapiste, birlikte yattıkları
bir yazar arkadaşı anlattıklarını yazar.
Marco eserinde Asya’nın
zenginliklerinden başka, petrol ve maden kömüründen de söz eder. Marco Polo’nun
seyahatnamesi yüzyıllar sonra layık olduğu değere kavuşur. Petrol ve maden
kömür için şunları söyler:
“Gürcistan sınırı
yakınlarında çok büyük bir kuyudan bir taşımada yüz gemi dolduracak kadar koyu
bir sıvı fışkırır. Bu sıvı içmede kullanılamaz. Yanar ve belli bir ısı verir.
Katay bölgesinde topraktan koyu siyah parlak bir ağaç çıkıyor. Daha doğrusu
ağaca benzer bir şey çıkarıyorlar. Artık siyah taş mı desem, ne desem
bilmiyorum. Bu parlak ve siyah taşı ateşe atın öyle parlak yanıyor ki, göz
kamaştırıyor. Sonra odundan da, çok fazla sıcaklık veriyor. Bu taştan burada
çok.”
İngiliz asıllı John
Mandaville’nin otuz dört yıllık bir geziden sonra yazdıkları ise, Marco Polo’yu
bile gölgede bırakır. Fakat bu seyyah da Marco Polo’nun geçtiği ünlü Burma
yolunu geçemez. Diğer adıyla Hayber geçidi ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra
Batılılar tarafından geçilebilir. Ünlü İsveçli seyyah Sven Hedin “İpek Yolu” adlı
seyahatnamesinde Hayber Geçidi’ni anlatır.
Batı’nın Anadolu ve Doğu
ile olan ilgisi, Haçlı Seferleriyle yaygınlaşır. Haçlı seferlerine katılan ve
daha sonra ülkelerine dönen maceracılar gördükleri yerler hakkında yalan yanlış
şeyler anlatırlar.
Daha sonraki yüz
yıllarda ülkelerine Yıldırım Bayezid’e esir düşen Hans Schiltberger esaretten
kurtulduktan sonra ülkesine dönünce Türkiye, Moğolistan ve Suriye’de
gördüklerini anlatan bir kitap yazar. Hans Schiltberger, Ankara Savaşı’ndan tam
kurtuldum derken bu sefer Timurleng’e esir düşer. Timur, ünlü seyyahı
beraberinde ülkesine götürür. Bu esaret tam yirmi dört yıl sürer. Daha sonra
serbest bırakılan Schiltberger ülkesine döner. Seyahatnamesi matbaayı icat eden
Gutenberg’in 1451 yılında ilk basılan kitaplar arasında yer alır.
Seyahatname, bu kadar
çok şeyler gören bir kişinin yazması gereken seyahatnameye göre oldukça
kısadır. Kendisi de bunun farkındadır. Ancak köle olduğu için vakit buldukça
yazabildiğini söyler. Bizi çok ilgilendiren bu seyahatname dilimize ancak beş
yüz yetmiş yıl sonra çevrilir. Seyahatnamede Türk spor tarihiyle ilgili ilginç
bilgiler vardır.
Matbaanın icadıyla
seyyahların eserleri daha çok yaygınlık kazandı. Maddi durumu çok yüksek olmayanlar,
daha rahat kitap alabilecek bir duruma geldiler. Bu arada yapılan seyahatlerin
sayısı da arttı. Seyyahlık bir eğlence ve serüven olmaktan çıktı. Batı artık
kendi dışındaki toplumlar ve ülkelerle daha çok ilgilenmeye başladı.
Seyyahların bazıları resmi görevli olarak gönderildi.
Seyyahlar, gezip
gördükleri ülkelerin iyi ve kötü yanlarını kendi ülkeleriyle karşılaştırmaya
başladılar. Seyahat edilecek ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik durumlarını
incelemeleri sonucu yazılan eserler, basit serüven romanı olmaktan çıktı.
Öğretici, aydınlatıcı ve bilgi verici eserler yazıldı.
On yedinci yüzyıldan
başlayarak yeni keşiflerle birlikte seyyahların sayısı daha da artar.
Seyahatnameler, Latince, Fransızca ve İtalyanca olarak basılır. Bu dönemden
sonra, Batılıların Türkiye hakkında yazdıkları seyahatnameler amaç ve türlerine
göre çeşitlenmeye başlar.
Bu dönemde, deniz
yoluyla Kudüs’e giden hacıların bir kısmı dönüşlerinde Anadolu’ya uğrarlar.
Daha sonra ülkelerine döndüklerinde bunları yazıp yayımlarlar. Ünlü yazar
François-René de Chateaubriand’ın Paris-Kudüs yolculuğu böyle bir
seyahatnamedir. Bu seyahatnameler bir tür hac rehberidir. Dindaşlarına hizmet
amacı güdülmüştür.
Jean Baptiste Tavernier
1605 yılında Paris’te doğmuş. Bütün Anadolu’yu karış karış gezen Tavernier,
Irak ve İran’a da gitmiştir. Anadolu’ya defalarca gelen Tavernier’in
seyahatnamesi bu günde önemini korumaktadır.
Bu dönemin bir başka
önemli seyahatnamesi Jean Thevenot tarafından yazılmış. Thevenot bir şarkiyatçı
olduğu için seyahatname zaman zaman, seyahatname olmaktan çıkıp ders kitabı
şekline dönüşüyor. Thevenot Ege bölgesi ve Ege adalarını seyahatini çok renkli
bir biçimde anlatır.
Doğu’yla Batı’nın
yaptığı periyodik savaşlarda esir düşenlerin bazıları esaretten kurtulduktan
sonra, başlarından geçenleri ve gezdikleri yerleri anlatırlar. Bu esir
düşenlerin biri de ünlü Don Kişot romanının yazarı Cervantes’tir.
Cervantes Don Kişot adlı
eseriyle roman türünde bir çığır açmıştır.
Cervantes, 1575 yılında
Türklere esir düşer. Ünlü yazarın esareti beş yıl sürer. İspanyollar, fidye
ödemek istedikleri halde; Cezayirli Türk korsanları kabul etmezler, çünkü böyle
akıllı bir insana ihtiyaçları vardır. Dilimize son zamanlarda çevrilen
Cervantes’in bizi anlattığı kitap yeteri kadar tanıtılmadığı için ilgiyi
çekmemiştir. Kitabın beş yüz yıla yakın gecikmeyle dilimize çevrilmesi pek hoş
bir durum değildir. Bu konuda Prof. Ertuğrul Önalp’in çok önemli bir çalışması
vardır. Kitap Türklerin
Esiri Cervantes adını taşır.
Baron de Tott, Fransa’ya
sığınan bir Macar ailesinin çocuğudur. Paris’te topçu mühendisliği eğitimi
gördü ve İstanbul’a Fransız elçilik tercümanı olarak geldi. Kırım hanlığında
konsolosluk yaptı. 1770 yılında İstanbul’a gelerek Topçu ve mühendislik
okullarının kurulmasını sağladı. Ülkesine döndükten sonra Doğu Akdeniz
limanlarının teftişiyle görevlendirildi. Dürziler üzerinde çalışmalar
yaptı. Türkler adını
taşıyan seyahatnamesi çok önemlidir.
Bu tarihlerde, bazı
kişiler yalnızca eğlenmek ve vakit geçirmek amacıyla da seyahat ediyorlardı.
Resmi görevli seyyahlar ise, görevleri gereği, günlük, mektup veya sefaretname
türünde eser veriyorlardı.
Osmanlı elçileri de
gezip gördükleri ülkeleri devrin padişahlarına sefaretname türünde
sunuyorlardı. Sefaretname türü ilk olarak bizde Batı’daki birçok yeniliği ülkemize
taşıyan Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet tarafından yazılmıştır. Kültürümüzde on yedi
sefaretname yazılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet
döneminde, İsak Sarfati adında bir Yahudi İstanbul’a gelir. O yıllarda
Yahudiler Avrupa’da çok büyük zulüm görüyorlardı. Fırsat bulabilen Yahudiler,
soluğu Osmanlı ülkesinde alıyorlardı. Çünkü Osmanlılar soy ve din ayrımı
yapmıyorlardı. İspanya’nın sürgün ettiği Yahudileri Osmanlı gemileri ülkelerine
getirmişlerdi. İsak Safarati birkaç yıl sonra çok sayıda Yahudi’yi İstanbul’a
getirir. İstanbul’da rahata kavuşan Yahudi muhacirler, Avrupa’ya çok sayıda
mektup gönderirler. Bu mektuplarda genellikle de, Türkiye’nin özellikleri
anlatılır. İstanbul’a gelen Yahudiler, İspanya’daki akrabalarına Osmanlı ülkesini
ve özellikle de mektup türünde, İstanbul’u en ince ayrıntısına kadar
anlatırlar.
Son zamanlarda bir
Yahudi Sefaradin Gracia Mendes’in Bir
Sefaradin Uzun Yolculuğu adında seyahatnamesi yayımlandı. Çok
ilginç bir seyahatname olan eser Marianna Birnbuaum tarafından yayına
hazırlanmış.
Daha sonra, mektup
türüyle birlikte, bir Macar seyyahın ortaya çıktığını görüyoruz. Mikes adındaki
Macar seyyahı, yıllarca Tekirdağ’da kalır. Buradan ablasına Osmanlı ülkesini
anlatan mektuplar yazar. Bilim adamları yaptıkları incelemeler sonucu böyle bir
ablanın olmadığını ortaya çıkarırlar.
On dokuzuncu yüzyıla
gelindiğinde, bu sefer Piyer Loti ve Jules Verne romancı olarak karşımıza çıkar.
Piyer Loti, İstanbul ve Boğaziçi’ni anlattığı Aziyade ve Hayal Kadınlar adlı
eserlerinde romantizmin zirvesine çıkar. Alain Qiella-Villeger tarafından
yazılan Pierre Loti Gezegen Seyyahı adlı
kitap yazarı anlatmaktan öte bize çok önemli bilgiler verir.
Jules Verne ise,
Türkiye’ye gelmeden, İkinci Mahmut dönemi reformlarını ve İstanbul’dan,
Bulgaristan, Kırım, Kafkasya, Anadolu üzerinden Üsküdar’a yapılan seyahati
roman türünde aktarır.
Kitap, Osmanlı döneminde
Servet’i Fünun dergisini çıkaran ünlü gazeteci Ahmet İhsan Tokgöz tarafından
dilimize çevrilmiştir. Daha sonra, Jules Verne’nin külliyatını dilimize çeviren
Ferid Namık Hansoy, tarafından “İnatçı
Kahraman Ağa” adıyla yayımlanmıştır. Son baskısında iki cilt olarak
çıkarılan kitap, İnatçı
Keraban adını taşımaktadır. Jules Verne, kafa olarak sürekli
seyahat eden ve yeni yerleri arzulayan bir kişidir. Onun Dünyamızın Keşfi Meraklı Yolculuklar adlı
iki ciltlik kitabı çok önemlidir ve sanıldığı gibi çocuk kitabı değildir. Jules
Verne üzerine Faik Sabri Duran 1932 yılında Jules Verne hayatı ve eserleri ve
Kiril Andreyev Görülmeyeni
Gören Adam Jules Verne adında kitaplar yazmışlardır.
Bazı seyahatnameler ise,
var olmayan kişiler tarafından yazıldıkları sanılır. C. N. F. adı ile İskender
Fahreddin Sertelli tarafından tercüme edildiği yazılan eser böyledir. 1922
yılında Peyam-ı Sabah gazetesinde İstanbul’da Neler Gördüm adıyla
tefrika edilen seyahatnameyi 2005 yılında yayına hazırlayan Burhan Erdebil ve
Ahmed Nezih Galitekin, C. N. F. adlı bir seyyahın olmadığı ve eserin İskender
Fahrettin tarafından yazıldığı görüşündedirler. İskender Fahrettin
Sertelli’nin, Filistin’den İngilizler tarafından esir alınıp Hindistan’a
götürdükleri bir Türk’ün hatıratının ele alındığı Hint Yıldızı ve Lavrens İstanbul’da adlı
kitapları da böyledir.
Kırım Savaşı Türkiye’nin
Batılılaşması yolunda çok önemli bir dönemeçtir. Osmanlı ordusu çok uzun bir
süredir ilk olarak Ruslar karşısında galip gelmektedir. Savaşta Osmanlıların
yanında İngiliz ve Fransızların yer alması Batılılaşmaya karşı olan direnişi de
kırmıştır. Bu dönemle ilgili iki önemli seyahatnameyle karşılaşıyoruz.
Birincisi Kırım Harbi
Sonrası İstanbul adını taşıyor. La Baronne Durand De Fontmagne
tarafından 1856-1858 yılları arasında İstanbul’da amcasının yanında kalan
Fontmagne’nin seyahatnamesi İstanbul’un sosyolojik açıdan panoramasını verir.
Kitap ilk olarak 1902 yılında Paris’te yayımlanmıştır. Bu dönemi anlatan ikinci
seyahatname yine bir kadına ait. Lady Emelia Hornby’in eşine ve annesine
yazdığı mektuplardan oluşuyor. 1855 yılı İstanbul’unu anlatan eser Kerem Işık
tarafından dilimize çevrilmiştir. Kitap Kırım
Savaşı Sırasında İstanbul adını taşıyor.
Bunların dışında aynı
dönemi anlatan bir başka seyahatname Türkiye
Manzaraları, Murad Efendi tarafından yazılmış. Murad Efendi’nin
asıl adı Franz Von Werner. Seyahatname Osmanlı Devleti’nin özellikle
İstanbul’un sosyal manzarası, bir fotoğrafı gibi. Alev Sunata Kırım tarafından
Türkçeye çevrilen kitaba Mustafa Uysal çok güzel bir tanıtım yazısı yazmış.
Şehabettin Mercani,
Kayyum Nasiri ve Fatih Kerimi modern Türk tatar edebiyatının kurucularından
sayılır. Fatih Kerimi’nin yarı hatırat yarı seyahatname sayılan İstanbul Mektupları eseri,
Tatar aydınlarına İstanbul ve Osmanlı Devleti’ni anlatabilmek için kaleme
alınmış.
Bu arada İki Selçuklu
tarihi ve medeniyeti uzmanının seyahatnameleri de çok önemlidir. Friedrich
Sarre 1895 yılının yazında Selçuklu sanatı ve ülkenin coğrafyasını incelemek
için gelmiş. Kitapta bu gün yıkılmış ve yok olmuş olan birçok Selçuklu eserinin
fotoğraflarını da görüyoruz. Sarre’nin eseri tam bir baş eser.
Seyahatname Küçük Asya adını
taşıyor.
Bir başka seyahatname
ünlü şarkiyatçı Clement Huard tarafından yazılmış. Bursa; Eskişehir, Afyon
üzerinden Konya’ya yapılan bir seyahati anlatan seyahatname 1891 yılında
yayımlanmış. Dilimize Mevleviler
Beldesi Konya, adıyla çevrilmiş.
Macar araştırmacı Bela
Horvath, 1913 yılında Macar Turan Cemiyeti ile İstanbul’daki Tahsil-i Sanayi
Cemiyeti’nin yardımıyla Anadolu’da seyahat eder. İstanbul ve Ankara üzerinden
Nevşehir, Niğde, Konya ve Karaman’a kadar at sırtında yolculuk yapar.
Seyahatname yıllar sonra dilimize çevrilmiştir.
Son zamanlarda Eugenia
Popesku Judetz adlı Romanyalı Türkolog çok ilginç bir seyahatname
yayımlamıştır. Klasik Türk müziğimizi sistemleştiren kişilerden biri olan
Dimitri Kantemiroğlu’nun hemşerisi olan Judetz’in kitabı, “Tuna Boyunca Anılarla Ezgiler” adıyla
dilimize çevrilmiştir. Seyahatnamede çok sayıda halk türküsü vardır.
Bu yıl, 1840 yılında
Londra’da yayımlanan gravürleri Thomas Allom, metni Robert Walsh seyahatnamesi
dilimizde yayımlandı. Thomas Allom, çok ünlü bir gravür ressamıdır. Yazımızda,
ülkemiz hakkında yazılan seyahatnamelerin çok azından söz ettik. Seyahatname
ile hatırat arasında ince bir çizgi vardır demiştik. Seyahatname yazarları,
başka bir ülkeye çeşitli amaçlarla gitmiş, oralarda gezip gördüklerini kaleme
dökmüşlerdir. Bir eser seyahatname midir, yoksa hatırat mıdır, çoğu zaman
karışır.
Türkiye üzerine yazılan
seyahatnamelerin binleri geçtiğini belirtmiştik. Bunların önemlilerinden birkaç
örnek verelim.
Clavijo; Timur Devrinde Semerkant’a Seyahat,
Gıovannı Marıa Angıolello Seyahatnamesi 1471, Petrus Gyllıus Seyahatnamesi
1544, Pedro de Urdemalas Seyahatnamesi 1552, Salamon Schweigger; Sultanlar Kentine Seyahat 1578,
Friederich Seidel Seyahatnamesi 1591, Thomas Dallam Seyahatnamesi 1599, Lady
Elizabeth Craven Seyahatnamesi, General Miranda Seyahatnamesi, Yüzbaşı
Frederick Burnaby; Küçük
Asya Seyahatnamesi 1876, Frances Kinsley Hunchicson; Otomobille Balkanlar 1908,
William M. Pickthall; Harpte
Türklerle Birlikte, Lui Ramber; Gizli Notlar, P. A. Dethier; Boğaziçi ve İstanbul, C.
C. Carbonnano; XVIII.
Yüzyıl Sonunda İstanbul, Baron W. Wratislaw; Anılar, Lady
Montagu; Türkiye
Mektupları, Mrs. Max Müller; İstanbul’dan Mektuplar, Jules Laurens’in Türkiye yolculuğu,
Charles Ryan; Kızılay
Emri Altında Plevne ve Erzurum’da, Josephus Grelot; İstanbul Seyahatnamesi,
James Barton; Türkiye’de
Gündoğumu, Dorina Neave; Eski
İstanbul’da Hayat, George William Howard; Türk Sularında Seyahat,
James Ellsworth De Kay; 1831-32
Türkiye’den Görünümler, Henry Blount; Doğuya Yolculuk, Jerard
Maclean; Doğuya Bakış,
Dr. William Wittman Osmanlı’ya
Yolculuk 1799-1801, Reinhold Seyahatnamesi, Stephan Gerlock; Türkiye Günlüğü, Tokmassa
Berlete; Venedik ve
Konstantiniye, Henry Chrismast; İstanbul ve Ege Yolları, Fresne Canaye Seyahatnamesi 1573,
J. M. Mordhort; İstanbul’da
Gezerken, Mauel Serrano’un yayımladığı el yazmasından; Türkiye’de Dört yıl 1552,
Tephile Gautier; İstanbul,
Willy Sperco, Yüzyılın Başında İstanbul, Jean Thevenot, Thevenot Seyahatnamesi,
Joseph de Tournefort; Tournefort
Seyahatnamesi, Gerard de Nerval; Muhteşem İstanbul, Blasco İbanez; Fırtınadan Önce Şark,
Franciz Marion Crawford; 1890’larda
İstanbul, Jean-Baptiste
Tavernier; Tavernier
Seyahatnamesi, Edward Racçzynsi; 1814’da İstanbul ve Çanakkale’ye Seyahat,
Pierre Tchihatcher; İstanbul
ve Boğaziçi, Aubrey Herbert: Ben Kendim Osmanlı Ülkesinde Son Seyahatler,
Ubucini; 1855’lerde
Türkiye’den Mektuplar, Mark Sykes; Dar’ül İslam, Fransz Carl Endes; Türkiye 1916, Knut
Hamsun; Mücadeleli
Hayat, Hans
Christian Andersen; Bir Şairin Çarşısı, Samuel Ben David Yemşel
Seyahatnamesi, Lamartin; İstanbul
Yazıları, Hammer
Seyahatnamesi, Arminius Vambery, Seyahatnamesinin Türkiye bölümü,
Adolphus Slade; Seyahatname,
Anatonie Galand; İstanbul’a
Ait Günlük Hatıralar, Güstave Flaubert; İstanbul, Theophile
Gautier Seyahatnamesi, William Kinglake; Doğu Hasreti, Karl Donitz Seyahatnamesi,
Srisurang Poolthurya Seyahatnamesi, Claude Farrere; Türkiye Yazıları, Grace
Mary Ellison; Kuvva-i
Milliye Ankara’sı, Ernest Hemingway, İşgal İstanbul’u,
Toynbee; Türkiye,
Stephane Lauzanne; Hastanın
Başucunda, Herman Melville; Seyahat, M.
V. Frunze; Frunze’nin
Türkiye Anıları, Frederich Courteney Selous; Av ve Gezi, Bertrand
Bareilles; İstanbul’da
Frenk ve Levanten Mahalleleri.
Bu liste çok dar
tutulmuştur. Ülkemizi anlatan Seyahatnameler kadar gravür sanatçısı ve
ressamları da bu kervana dâhil edebiliriz. Auguste Boppe’nin Boğaziçi Ressamları adlı
kitabı ve Semra Germaner ve Zeynep İnankur’un Oryantalizm ve Türkiye adıl eserleri çok
önemlidir.
Seyahatnamelerle ilgili
olarak 1985 yılında Anadolu Üniversitesi “Seyahatnamelerde Türk ve Batı İmajı
Sempozyumu” düzenlemiştir. Ayrıca Bülent Aksoy’un; Avrupalı Gezginlerin Gözüyle;
Osmanlılarda Musiki, Gürsoy Şahin; İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmajı,
Gülgün Üçel Aybet; Avrupalı
Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699), Özlem Kumrular Dünyada Türk İmgesi,
Firdevs Çetin; Batılı
Seyyahlara Göre İstanbullu Gayrimüslimler, Elif Süreyya Genç On dokuzuncu Yüzyıl İstanbul’u gibi
önemli çalışmalar vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder